Önsezi

Önsezi
Fatih Gümüş

O gün sabah, çalışanlar çok heyecanlıydı. Şirkete, ilgili çevrelerde büyük yankı uyandıran yeni bir transfer gerçekleştirilmişti. Herkesin peşinde olduğu X man yani yeni satış ve pazarlama müdürü iş başı yapacak ve çalışanlarla tanışacaktı. Eğitime çok önem veren şirket, tanışma toplantısını beş yüz kişilik konferans salonunda planlayarak ve her çalışanın katılımını mecbur kılarak X man’e ve onun şirkete sağlayacağı katkıya ne kadar önem verdiklerini herkesin yakinen idrak etmesini sağlama amacı güdüyordu.
Yeni satış ve pazarlama müdürünün hem geçmişi, hem de sahne performansı mükemmeldi. Özgeçmişi orada bulunanları adeta büyülemişti. Neler yoktu ki özgeçmişte. En iyi okullardan mezuniyet, Türkiye’nin ve dünyanın en saygın şirketlerinin üst düzey yöneticiliği ve maddi-manevi sayısız ödül. X man kürsüden inerken herkes avuçlarını patlatırcasına alkışlıyordu. Bu şaşalı tanıtım bittikten sonra herkes görev yerlerine dönmüş ve irili ufaklı gruplar halinde yeni müdürün performansını ve geçmişini konuşuyorlardı.
Genel kanı her şeyin olumlu yönde bambaşka olacağıydı. Grupların birinde yıllardır bu işyerinde çalışan ve satış-pazarlamanın tüm aşamalarında bulunmuş Z man, konuşulanlara iyi yada kötü katkıda bulunmuyor sadece dinliyordu. Bu durum arkadaşlarının dikkatini çekmiş ve içlerinden birisi sen ne diyorsun yeni müdür hakkında diye sormuştu. Okumaya devam et

Yarınlar Zamanını Yönetenlerindir

Yarınlar Zamanını Yönetenlerindir

Eren Gökyer

Zaman olarak ifade ettiğimiz kavram, bu dünyada yaşayan tüm insanların eşit olarak sahip olduğu belki de tek zenginliktir. Bugün Microsoft’un sahibi Bill Gates’in de, Afyon’da tatlılarıyla meşhur Hidayet amcanın da 24 saati vardır. Mahallemizde ki Nimet teyzede 24 saate sahiptir, ülkemizi yöneten Başbakan Ahmet Davutoğlu’da 24 saate sahiptir. Soru şu; herkesin eşit olarak sahip olduğu bu zenginliği nasıl kullanıyor ve tüketiyoruz?
2013 yılında ülkemizde bir araştırma yapılmış ve ilk yaşlılık haritası hazırlanmıştır. İnsanların ortalama yaşama sürelerinin tespit edildiği araştırma Akdeniz Üniversitesi Yaşlılık Bilimi Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. İsmail Tufan tarafından hazırlanmıştır. Bakınız ülkemizde ortalama yaşama süresi erkeklerde 72, kadınlarda ise 76 çıkmıştır. Gelin dostlar bizde kadın erkek ayrımı yapmadan bu iki rakamın ortalamasını alalım ve ortalama bu dünyada yaşama süresimizin 74 yıl (o kadar şanslıysak) olduğunu düşünelim. Basit bir hesap yaptığımızda normal şartlar altında 24 saatimizin 8 saatini uyuyarak geçiriyoruz, geriye kalan zamanın da 8 saatini de çalışarak geçiriyoruz, etti mi size 16 saat. Bakıldığında kendimize ait kalan sürenin 8 saat olduğunu görüyoruz. Bu kalan 8 saatlik sürede de ne yaptığımızı bilmediğimizden dolayı da bize verilen ömrü heba edip, bu dünyadan ayrılıyoruz. Dünya’nın yaşının bugün yaşının 4,54 milyar yıl olduğunu düşündüğümüz de insanoğlu olarakta dünya da bulunma süremizin çok uzun bir süre olmadığını idrak etmek zor olmasa gerek.
Zaman mı bizi yönetiyor; yoksa biz mi zamanı? Okumaya devam et

Eğitim Oyunları

kitap-eo1EĞİTİM OYUNLARI kitabımız ile ilgili web sitemiz açıldı; http://www.egitimoyunlari.biz/

Türkiye geliştikçe eğitimin önemi de artıyor, buna paralel olarak hem kurumsal eğitimlerin hem de bu eğitimleri hazırlayan ve sunan eğitmenlerin sayısı hızla artmaya devam ediyor. TUİK verilerine göre Türkiye’de 10 ve üstü çalışanı olan kurumların %32’si çalışanlarına mesleki eğitim veriyor.  Kurumsal eğitimlerde en önemli konu ise eğitimlerin etkinliği; işte bu kitap, tam da eğitmenlerin etkinliklerini arttırmak, eğitimleri daha eğlenceli ve kalıcı hale getirmek için tasarlanmış 70 eğitim oyununu içeriyor.

Eğitim Oyunları, 14 yıl kişisel ve yönetsel gelişim konularında farklı sektörlerde eğitim veren Gülbeniz Akduman ve verdiği eğitimlerin daha etkili ve eğlenceli olması isteğiyle taradığı yabancı kaynakların, kültürel ve iş yapış şekli olarak Türklerinkine uygun olmaması sebebiyle bu alanda uygulamalar geliştiren Zeki Yüksekbilgili’nin birikimlerinden oluşuyor.

Eğitmenlerin sadece anlatan ve uygulayan taraf olduğunda eğitim veriminin düştüğüne inanan Gülbeniz Akduman ve Zeki Yüksekbilgili, eğitmen olarak katılımcıların hoş vakit geçirmelerini ve aktif katılımı sağlamaları için temalara ayrılmış 70 eğitsel oyun hazırladı. Kitapta oyunların amaçları, uygulama alanları, süresi, tavsiye edilen kişi sayısı ve gerekli malzemelerle birlikte nasıl oynandığını anlaşılır şekilde anlatılıyor.

Satişlari Arttirmak İçin 14 Basit Tavsiye

Satişlari Arttirmak İçin 14 Basit Tavsiye

Zeki Yüksekbilgili

Tüketiciler, yani bizler sürekli olarak değişiyoruz, gelişiyoruz. Bu değişime trendler, teknoloji, bakış açıları, deneyimler, eğitim, bilinç, politika, çevre, iletişim, etkileşim, rekabet ve daha binlerce fonksiyon sebep oluyor. Tüketiciler değiştikçe, tüketicileri etkilemek için çabalayan pazarlama da sürekli değişiyor, gelişiyor, yenileniyor. Pazarlamanın bu gününde, satış yapmak gittikçe çok daha zor hale geliyor, satışlar bir şirketin var olabilmesi için belki de en önemli çaba haline geliyor. İşte, satışları arttırmak için 14 basit tavsiye;

1-       İlk satışınızı gerçekleştirdiğiniz müşterinizi takip edin. Bunu basit bir “teşekkür” faks veya e-posta mesajı ile yapabilirsiniz. Takip iletişiminizde  muhakkak diğer ürünlerinizin reklamını dahil edin.

2-       Müşterinizle sipariş aşamasına geldiğinizde, müşterinizin ilgilenebileceğini düşündüğünüz benzer ürünlerden muhakkak bahsedin. Satış kapatılmışken, bu ürünler için de sizin tercih edilmeniz çok daha kolay olacaktır.

3-       Müşterinizi, size yeni müşteriler getirmesi için teşvik edin. Örneğin, getirdiği her müşteri için indirimler uygulayın.

4-       Ürününüz veya hizmetinizi müşterinize ulaştırırken, muhakkak diğer ürünlerinizin reklamını dahil edin.

5-       Müşterilerinize ücretsiz birşeyler verin. Örneğin, üzerinde sizin reklamınız bulunan eşantiyonlar, ücretsiz kitaplar veya ücretsiz bir yararlı hizmet olabilir. Herkes ücretsiz olanı sever. Okumaya devam et

Pazarlayarak Yönetin

Pazarlayarak Yönetin

İşletmelerin detaylı pazarlama araştırmaları yaparak, yerel tüketicilerin sosyo- kültürel ve ekonomik farklılıklarını ortaya koymaları gerekmektedir. Rekabet savaşı ancak bu sayede kazanılabilir. Çünkü bu pazarların en önemli özelliği çoğu tüketim mallarında bile birincil talebin yaratılamamış olmasıdır. Bir diğer sorunsa dağıtım kanallarının ve satış sonrası hizmetlerin verilmesidir. 1990’lı yıllara kadar dış pazarlara girme hazırlığı yapan işletmeler, mevcut mal ve hizmetlerini ihraç ederek yeni tüketicilerin onları eninde sonunda benimseyeceklerini düşünmüşlerdir. Bu işletmeler ürünlerinde çok küçük değişiklikler yaparak, daha ziyade reklâm sloganlarını o ülke tüketicisinin sosyo-kültürel yapısına uyarlamakla yetinmişlerdir.

Aynı pazarlama stratejisiyle yükselen pazarlara girmeye çalışan işletmeler faaliyetlerinin en başında başarısızlıkla karşılaşmışlar ve bu pazarlardan çekilmek zorunda kalmışlardır. Yeni yükselen pazarları diğer pazarlardan ayıran çok önemli birtakım ekonomik ve sosyo-kültürel farklılıklar vardır. Bu ülkelerde kişi başına düşen milli gelir son derece düşüktür. Halkın satın alma gücü ithal ürünler karşısında yetersiz kalmaktadır. Bilhassa Çin ve Rusya gibi ülkelerde bölgeler arası gelişmişlik düzeyi son derece farklıdır. Bu pazarlarda dolaylı vergiler ve ithalat halen yüksek olup, bürokratik engellemeler mevcuttur. Bu gibi güçlükler nedeniyle kanun dışı sorun çözme (rüşvet, çeteleşme vs.) yöntemlerine sıkça başvurulmaktadır. Hukuk sisteminin yetersizliği nedeniyle ticari haklar yeterince korunamamaktadır. Okumaya devam et

Bölümlendirme, Konumlandırma ve Marka Üzerine

Bölümlendirme, Konumlandırma ve Marka Üzerine

Pazar bölümlemesi, pazarı benzer istek ve ihtiyaçları olan tüketicilerin oluşturduğu, göreceli olarak homojen sayılabilecek alt bölümlere ayırmaktır.

Rekabetin itici gücünün yanı sıra, benzer özellikler gösteren pazar için strateji geliştirmek daha kolaydır, daha verimli olunur ve işletmenin kaynakları daha etkin kulanılır. Bu nedenlerle de işletmeler pazar bölümlemesi yaparlar. Pazarlarını bölümlerken ise şu faktörleri kullanırlar; pazarı böldükten sonra yapılan pazarlama eylemi, bölmeler içinden bazılarını seçmek ve hangi pazarlara girileceğine, hangi pazarlarda faaliyette bulunulacağına karar vermektir. Hedef pazar ya da pazarlar seçildikten sonra ise konumlandırma yapılır.

Tüketici ile ilgili değişkenlere göre bölümleme :

1. Coğrafik Bölümlendirme (İtalyan kullanıcı, Fransız kullanıcı gibi)

2. Demografik Bölümlendirme (Kadın ve erkek, genç ya da yaşlı gibi)

3. Psikografik Bölümlendirme (Cesur, atak, içe dönük, duygusal gibi)

Okumaya devam et

Oturup Bir Düşünsek

Oturup Bir Düşünsek

Prof.Dr.İsmail Kaya

Bir seneyi daha devirdik. Bu günlerde mağaza ve dükkanlarda bir envanter telaşı yaşanır. Büyük marketlerde elemanlar seferber olur, ne var ne yok tek tek sayılır. Buna fiziksel envanter deniyor. Şimdilerde -teknolojinin gözünü seveyim- onbinlerce çeşitten elde, depoda ve hatta yolda ne kadar bulunduğu saniyesi saniyesine bir çırpıda öğrenilebiliyor.

Mal canın yongasıymış. Malın envanterini tutuyoruz da, canımızın, hayatımızın envanterini niye tutmuyoruz? Zaman zaman, “elde ne kaldı?” hesabını niye yapmıyoruz?

İşli olsun, işsiz olsun, aslında herkesin birden fazla işi var. Ama farkında değil. Hayata pazarlama gözlüğü ile bakınca, herkesin onlarca piyasada kazanmaya, kâr etmeye, yüzünü güldürmeye uğraştığı ayan beyan görülüyor.

En yakında “ev halkı pazarı” var. Bu pazarda büyükler, ortancalar, küçükler var. Herkes birbirine karşı kah alıcı kah satıcı durumunda. Saygı veriyor, sevgi alıyor. Sevgi veriyor, saygı alıyor. Gönlünü hoş ediyor, hediye veriyor. Daha neler neler… Okumaya devam et

Pazarı Anlayan Kazanır

Pazarı Anlayan Kazanır

Prof.Dr.İsmail Kaya

Tarih boyunca dünya siyaseti, pazarlar, pazar paylaşımları ve ticaret alanları üzerinde cereyan etti. İşletmecilerin yakından bildiği bu gerçeği, ülke yönetimine talip olanların da bilmesinde fayda var.

Medeniyetler su kenarlarında ticaretle gelişti. Kıtalar, keşifler, ürünler ve yenilikler yeni pazarlar ve pazarlarda yeni fırsat arayışları sonunda bulundu. Pazar savaşları gelecekte de tarihe damgasını vuracak.

Dünya, kimine çok büyük, kimine iğne ucu kadar küçük görünse de neticede bir pazaryeri. Dünya hayatı da bir ticaret zamanı. Doğumdan ölüme, ömürler hep almak-vermekle geçiyor. Hayat boyu alıyor, satıyoruz. Hepimiz bir şey alıyor, bir şey satıyoruz. Zamanında satmaz, vaktinde almaz isek; satılacakla alınacakları birbirine karıştırsak; verdiğimizden daha fazlasını alamazsak kaybediyoruz. Alıcı yokken satmaya, müşteriyi anlamadan etkilemeye kalkınca netice alamıyor, satamıyoruz. Hesabını bilmeyene, patavatsıza, densize, arsıza iyi gözle bakmıyoruz. Okumaya devam et

Tarihte Olduğu Gibi…

Tarihte Olduğu Gibi…

Prof.Dr.İsmail Kaya

Şirketlerin başarısı sadece iç işleriyle sınırlı değil. İç meseleler dış meselelerle etkileşiyor. Pazarlama, işletme ve ülke yönetiminde perdenin önü ile arkası farklı oluyor.

Vatandaşın, personelin, yöneticilerin bilgi, uzmanlık, tecrübe, birikim ve benzeri yetenekleri bir yere kadar işe yarıyor. Bunlar bazen büyük oyunlara kurban edilebiliyor.

Geçen hafta büyük bir perakendeci daha yabancılara satıldı. Yönetici ve çalışanlarından işlerini iyi yapmaları bekleniyordu. Yani, daha çok müşteri çekmeleri, çok çeşit bulundurmaları, tedarikçileri sıkıştırmaları, gelen müşteriye daha fazla harcatmak için görünür görünmez, şuur üstü ve altı, psikolojik, sosyolojik ve ekonomik bir sürü teknik, taktik, numaralarla bütün hünerlerini kullanmaları bekleniyordu.

El hak, kullandılar da…

Peki, bu başarı getirdi mi? Başarı neydi? Müşterilerin tercihini kazanmak mıydı? Yoksa firmayı satıp nakit elde etmek miydi? Holding daha fazla kâr için kendi sadık müşterilerini feda etmiş görünüyor.

Pazarlamada, iş hayatında, iç ve dış siyasette, kitapların, geleneklerin, yerleşmiş uygulamaların çizdiği sınırlar içinde kalmak her zaman başarı getirmeyebiliyor.

Yaşadıkça görüyoruz ki, işler her zaman iyi yönetimle, tatlı dille, becerikli diplomasiyle, perdenin önünde görünen, kitapların yazdığı strateji ve oyunlarla, hele hele medyaya yansıyan biçimleriyle yürümüyor, yürütülmüyor. Okumaya devam et

Pazarlamanın Değişen Yüzü

Pazarlamanın Değişen Yüzü

Ceyda AYSUNA(Arş.Grv.)

Üretim Yönetimi ve Pazarlama Anabilim Dalı

İşletme Bl.

M.Ü.İ.İ.B.F.

Modern pazarlama anlayışıyla birlikte müşterinin, pazarlamanın “odak noktası” olarak benimsenmeye başlaması pazarlamanın gelişim sürecinin dönüm noktalarından biri olarak kabul edilmektedir. İnsanın hem çevresini değiştiren hem de çevresindeki değişimlerden etkilenen bir varlık olduğu gerçeği altında, pazarı oluşturan “müşteri”nin, pazarlamanın merkezine yerleştirilmesi sonucunda, pazarlama çevresinin ne kadar dinamik bir yapıya kavuştuğunu tahmin etmek hiç de zor olmamaktadır. Sürekli değişen bu dinamik çevrede pazarlamacılar, bir yandan küreselleşme gibi makro değişimlere ayak uydurmaya çalışmakta, diğer yandan da değişen müşteri istem ve gereksinimlerini daha iyi tatmin etmek için yeni yollar arayışına yönelmektedirler. İşte zaman zaman “yeni pazarlama trendleri” olarak ifade edilen bu yeni yollardan birkaçı…

Heterojen yapıdaki pazarı bir bütün halinde kabul eden kitlesel pazarlama anlayışının yetersiz olduğunu kabul eden işletmeler, pazarları bölümlendirmeye başlamışlardı. Ancak zaman içinde pazar bölümleri de “niş” olarak ifade edilen alt bölümlere ayrılmaya başlandı. Tüm bunların amacı, homojen gruplar kurarak tüketicilerin spesifik ihtiyaçlarını daha iyi tatmin etmekti. Günümüzde bu yaklaşımın da yetersiz olduğunu düşünen firmalar mikro veya bire bir pazarlama anlayışına yönelmeye başlamışlardır. Bu anlayış, her müşteriyi ayrı bir pazar olarak kabul etmekte ve ürünlerini bu bireysel müşterilere göre uyarlamakta yani “kişiselleştirmektedir (customization)”. Örneğin; bazı kot pantolon markaları, mağazalarında bir yandan standart kot pantolonlarını satarken, bedenlerine uymamaları durumunda ek ücret karşılığında müşterilerin vücut ölçülerini alıp onlara uygun yeni pantolonlar tasarlamaktadırlar. Okumaya devam et